Hayata Dair

26 Ağustos 2007

İş Arama Ve Kariyer

İş arama ve bulma ile ilgili tecrübe ve fikirlerimi sizinle paylaşmak istiyorum. Bu çok geniş konuda elimden geldiğince tüm bildiklerimi ve tecrübelerimi yazmak istiyorum. Ancak her şeyden önce son günlerde adını hatırlayamadığım bir ilçemizin belediye başkanının sözlerinden size bahsetmek istedim. Sayın belediye başkanı bir televizyon programına konuk idi ve başkanlık yaptığı ilçe ile ilgili soruları cevaplıyor ve kendi icraatlarını anlatıyordu. Konuşmanın bir yerinde konu iş arayan vatandaşlarımıza ve başkanın işsiz vatandaşlar için neler yaptığına geldi. Başkan öncelikle şu basit cümleyi kurdu : “Elinde bir Mesleği olup da işsiz kalan bir vatandaşımızı görmedim.” Daha sonra başkan bunu niçin söylediğini açıkladı. Belediyeleri bünyesinde vasıfsız olup iş arayan vatandaşlar için bir kurs açmışlar. Bu kurs iş garantili bir kursmuş. Yani bu kursu başarı ile bitiren elemanların belirli bir veya birden çok firmada işe başlama garantileri varmış. Kursa 120 iş arayan ve vasıfsız olan vatandaş başvurmuş. Bunların yarısı yani 60 kadar tanesi kursu bırakmış ve sadece 60 kadar kursiyer kursu bitirmiş ve kendilerine vaat edilen işlerde çalışmaya başlamış. Bu hikâyeyi anlatmamın nedeni başkan gibi düşünüyor olmam. Eğer bizim elimizden iş geliyorsa, yeteneğimiz var ise ve çalışmak istiyorsak mutlaka iş buluruz. Bu küçük hikâyeden sonra iş arayanlara genel bir göz atmak ve iş aramak için sahip olabileceğimiz motivasyonlardan bahsetmek istiyorum.

İş Aramak İçin Motivasyonlar

İş aramak için en büyük motivasyon ev geçindirmek olsa gerek. Sorumluluğu bizim omzumuzda olan bir ailemiz var ise iş bulmak bizim için çok önemli ve bir o kadar da stresli bir iştir. Diğer taraftan üzerinde sorumluluk olmayan bir öğrenci isek ve yaz tatilimizi çalışmak için değerlendirmek istiyorsak üzerimizde çok stres olmayacaktır. Üniversiteyi yeni bitirmiş bir öğrenci için de stres seviyesi çok olmayacaktır ancak hala okul okuyan birisine göre tabi ki heyecan ve korku daha çok olur. Bunu kendim yaşadığım için biliyorum. Üniversiteyi bitirip diplomanızı elinize aldığınız gün iş bulmayı düşünmeye başlıyorsunuz. Kısa bir sürede öğrenci gibi hissetmeyi bırakıp artık daha çok sorumluluk hissetmeye başlıyorsunuz. Bu sorumluluğun derecesi herkeste farklı olabilir. Zaten bir işte çalışırken iş arayan birisi ile evlenmiş olan ve işi olmayan birisinin heyecanı ve stresi tamamen farklıdır. Sonuç olarak iş aramak için en büyük motivasyon sorumluluk ve geçinme derdi olsa gerek. Bunun dışında yeni bir çevre edinmek için iş aranabilir, okulumuzu bitirmeden önce iş tecrübesi edinmek için iş aranabilir ve bunu kesinlikle tüm talebe arkadaşlarıma tavsiye ederim. Çünkü okul ortamı ile iş ortamı birbirinden çok farklı ve adaptasyon sorunu yaşamak mümkün. Bunu söyleyerek gözünüzü korkutmak istemem. Bu herkes için zor bir geçiş olmayabilir. Benim iş ortamına alışmam çok kolay oldu. Bu herkes için böyle olmayabilir. Bu nedenle eğer imkân var ise okulumuz bitmeden mümkünse kendi alanımızda eğer mümkün değil ise herhangi bir sektöre kısa bir süre için çalışalım. Burada amaç iş tecrübesi edinmek olduğu için önceliğimiz iyi bir firmada iş bulmak olmalı ve maaş için çok büyük miktarlar beklememeliyiz. İş aramak için diğer bir motivasyon ailemizi desteklemek olabilir. Yani çalışmak zorunda olmasak da daha iyi bir hayat standardı için çalışmayı seçmiş olabiliriz. Genel olarak hanımlar bu haldedir ve eşlerinin yükünü hafifletmek için çalışmayı seçerler. Bu durumdaki birisi iş ararken stresli olmaz ve zaman kaygısı duymaz. Çünkü zaten evin geçimi sağlanmaktadır. Bu rahat olma durumu iş ararken daha seçici ve titiz olmamızı sağlar. Aslında mümkün ise tüm iş arayan arkadaşlarımızın sakin ve heyecansız olmaya çalışması gerekir. Çünkü kendinizi sürekli işe ihtiyacı olan birisi olarak hisseder iseniz, bu bulacağınız işi ve maaşınızı etkiler. Çünkü kaygı duyan bir kimse normalde elde edebileceğinden daha düşük miktarlardaki maaşları ve ayrıca iş şartlarını kabul edebilir. İş aramak için başka motivasyonlarımız da olabilir ancak genel olarak bunlardan bahsetmek yeterli sanırım.

Kendinize Güvenin ve İnanın

İş arayan kimselerde daima kendine karşı bir güvensizlik olur. Bunu kendi tecrübelerimden ve çevremdeki arkadaşlarımdan biliyorum. Kendimizi bilgisiz, tecrübesiz ve yeteneksiz hissederiz. Başvurduğumuz firmaların bizi ve özgeçmişimizi beğenmeyeceğinden korkar ve daima iş başvurularında kaygı duyarız ve heyecanlı oluruz. Tabi ki bunu tecrübeli olan ve yıllardır çalışan, iş arayan kimseler için söyleyemeyiz. Ancak yıllardır da çalışıyor olsanız kendinize güven hissetmeniz garanti değildir. Eğer siz de bu şekilde bir güvensizlik içinde iseniz öncelikle bunu değiştirmeli ve size güven kazandırmalıyız. Çünkü eğer aşağı yukarı belirli yetenekleriniz var ise belirli bir eğitim görmüş iseniz çok kaygılanmanız için bir nedeniniz yok. Birazdan detaylı şekilde anlatacağım ve kendinizin de iş görüşmeleri yapa yapa fark edeceğiniz yöntemler ile iş bulmanız çok zor da değil. Kaygının en büyük sebebi ne ile karşılaşacağımızı bilmiyor olmamız ve bizden beklenenleri karşılayıp karşılayamadığımızdan emin olamıyor olmamızdır. Bunu aşmanın en kolay yolu da ilk olarak iş arama sürecini aklımızdan geçirmek, başvuracağımız pozisyonlarda çalışan insanlar neler yapıyor, hangi yeteneklere sahip ve biz bu işleri yapabilir miyiz bunları düşünmektir. Daha sonra bu pozisyona bizim gibi kaç kişi başvuruyor, yetenekleri nelerdir ve bu pozisyon için toplam olarak kaç tane eleman aranıyor, tüm bunları düşünmek ve resmi kafamızda oluşturmaktır. Eğer bu resmi net olarak görebilir isek kendi durumumuzu, şansımızı aşağı yukarı tahmin edebiliriz. Böylece gerekirse kendi donanımızı arttırmak için eğitim alır, kurslara yazılır veya diğer başka yolları kullanarak yeni yetenekler elde ederiz. Ancak durumumuz hiç iyi görünmüyor olsa ve kendimizi geliştirme fırsatımız olmasa bile umutsuzluğa kapılmanın bize hiçbir faydası olmadığını bilmeliyiz. İş aramaya devam etmeli, iş arama yöntemlerimizi gözden geçirmeli ve daha başka neler yapabiliriz bunları araştırmalıyız. İş aramaya başlamadan önce mutlaka kendimize güvenmeliyiz!

İş Verenler Elemanlarından Ne İster Ne Bekler

İş aramaya başlamadan önce işverenlerin beklentilerini öğrenmemiz CV’mizi hazırlarken ve iş görüşmelerinde bize yardımcı olacaktır. Çünkü tam olarak bizden beklenenleri bilmez isek işverene yanlış bir imaj verebiliriz. Bu da işe alınma şansımızı düşürür. İş başvurularında unutmamamız gereken bir gerçek işe alımları firmalardaki yetkili kimselerin yapıyor olmasıdır. Yani karşınıza sizin gibi bir insan var, eğer onu memnun edebilirseniz işe alınırsınız. Bunu yapmanın en kolay yolu da sizden neler bekleniyor ise bunları sunmanızdır. İşveren beklentileri tabi ki firmadan firmaya kişiden kişiye değişir. Buna rağmen belirli konularda ortak bir talep olduğunu söyleyebiliriz. İşveren önce CV’nizi gördüğü için CV’nize bakarak bir karar vermeye çalışacaktır. Bu nedenle CV hazırlamak çok önemli. Diğer önemli konu ise işveren ile iş görüşmesi. Bu da en az CV kadar önemlidir. İş görüşmesinde görüşme yaptığınız kimse veya kimseler ilk olarak sizin iletişim becerinize bakarlar. Yani onlarla konuşurken rahat mısınız yoksa heyecanlı mı, kendinizi ifade edebiliyor musunuz, sorulan sorulara nasıl cevap veriyorsunuz… Bunlara bakarak sizin iletişim becerilerinizi anlamaya çalışırlar. Artık işyerlerinde insanlar akşama kadar kimse ile konuşmayan sadece yaptıkları işlerle ilgilenen çalışanlar aramıyor. Bu tür çalışanlar bir firmada çok ise takım çalışması yapmak mümkün olmuyor ve çalışanlar arası iletişim zayıf kaldığı için işler yavaş yürüyor ve hedeflere ulaşmak her zaman böyle bir kadroyla mümkün olmayabiliyor. Bu nedenle işverene iyi iletişim kurabildiğinizi göstermeniz çok önemli. Diğer bir konu sahip olduğunuz donanım ve bundan çok daha önemlisi yeni şeyler öğrenme konusundaki isteğiniz. Birçok arkadaşımız işverene her şeyi bildiklerini ve hiçbir konuda zorlanmayacaklarını söylüyorlar. Bu ilk bakışta makul bir yöntem gibi dursa da işveren açısından her zaman kabul görmeyebilir. Artık dünya her sene daha hızlı ilerliyor ve gelişiyor. İşverenler çok fazla bilen değil çok kolay öğrenebilen çalışanlar arıyorlar. Yani siz ne kadar çok tecrübeye sahip olsanız da yeniliklere açık olmalı ve yeni teknoloji ve bilgileri öğrenmek için fırsat kollamalısınız. Bunu CV’ lerinizde ve işveren ile görüşmelerinizde onlara hissettirmelisiniz. Bunu yapmak o kadar da zor değil. İş görüşmesinde karşınızdakine şuna benzer mesajlar verirseniz bunu kolaylıkla başarırsınız: Kendi alanım ile ilgili gelişmeleri sürekli takip ederim, tüm yayınları okumaya çalışırım. Mesleğimle ilgili son zamanlarda şu kurslara ve eğitimlere katıldım ve kendimi bu alanlarda geliştirdim. Ayrıca çevremde arkadaşlarım ile bir araya gelip onların da neler ile meşgul olduklarını öğrenmeye çalışırım… İş görüşmenizde bu tür mesajlar verirseniz işveren mutlaka sizin yeniliklere açık bir yapıda olduğunuzu anlayacaktır ve bu da onların sizi tercih etmelerindeki sebeplerden biri olacaktır. Bu konulardan sonra yabancı dil bilginiz, hangi okulu bitirdiğiniz, nerede oturduğunuz, kaç yıllık iş tecrübeniz olduğu, askerliğinizi yapıp yapmadığınız, yaşınız ve medeni haliniz gibi konular önem kazanacaktır. Bunları değiştirmeniz çok da mümkün olmadığı için size tavsiyem değiştirebileceğiniz yönlerinize odaklanmanız ve eksi yönlerinizi tespit ederek bunların üzerine gitmenizdir. Hangi konularda eğitim alacağınıza karar vermeden önce hangi sektörlerde yeni elemana talep olduğunu bilmeniz işinize yarayacaktır. Son dönemlerde satış ve pazarlama, üretim ve mühendislik hizmetleri, bilişim teknolojileri ve bunlara ek olarak artan ihracat ve ithalat ile birlikte yabancı dil bilen elemanlara ihtiyaç artmakta. Ayrıca bilgisayar bilgisi ve yabancı dil bilgisi artık neredeyse her sektörde aranır durumda. Bu iki konuda eksik olduğunuzu hissediyor iseniz mutlaka bu eksiklerinizi gidermelisiniz. Bu iş bulma şansınızı büyük oranlarda arttıracaktır.

İş Ararken Kendinizi Geliştirin

İş arama sürecinde yapılabilecek bir hata, çalışmıyor iseniz tüm vaktinizi iş aramaya ayırmak olacaktır. İş arama süresince kendinizi geliştirmek için eğitimlere katılmak veya bir kursa yazılmak sizin iş bulmanızı da kolaylaştıracaktır. İşveren sizin sürekli kendinizi geliştirmeye çalıştığınızı görecek ve bu dikkatini çekecektir. Ayrıca bu eğitimler CV’nizi de her geçen gün güçlendirecektir. Bu konuda bir deneyimimi sizinle paylaşmak istiyorum. Üniversite eğitimim henüz bitmeden iş aramaya başlamıştım. Okul ile bağlantım sadece bir proje dersi idi ve devam zorunluluğum yoktu. Bu nedenle iş aramaya başlamıştım. İş arama sürecinde İstanbul Büyük Şehir Belediyesinin Kariyer Eğitimleri programını duydum. 4 hafta boyunca süren programda cumartesi günleri sabahtan akşama kadar eğitim vardı. Yaklaşık olarak 250 öğrenci bu programa katılmıştı. Ben bir arkadaşım ile tüm dersleri takip etmiştim. İş görüşmesi nasıl yapılır, CV nasıl hazırlanır gibi birçok konuda eğitim verilmişti. Ayrıca dersi alan arkadaşlar ile tanışma imkânı da bulmuştuk. Buradan aldığım sertifikayı tüm iş görüşmelerimde yanımda getirmeye özen göstermiştim. Siz kendi alanınız ile ilgili, mesela bir muhasebe kursuna, bilgisayar kursuna, yazılım kursuna veya bir yabancı dil kursuna başlayabilirsiniz. Bu kurslar hem iş arama sürecinde hem de iş bulduktan sonra daima size yardımcı olacak birikimleri elde etmenizi sağlayacaktır. Bunun yanında iş arama sürecinde dikkatinizi iş aramak dışında başka uğraşlara yönelterek sabırsızlıktan bir derece de olsa kurtulabilirsiniz. Sadece iş arama ile ilgilenmek sizi sabırsız ve mutsuz yapabilir. Ama tabi ki iş aramak çok zaman alan bir uğraş, ona ayırdığınız zamanı azaltmamalı dengeyi korumalısınız. İş aramadan iş bulmak çok kolay olmasa gerek.

Nasıl Özgeçmiş-CV Hazırlanır ve Nelere Dikkat Etmek Gerekir

Özgeçmiş hazırlamak iş görüşmesi ile birlikte iş aramanın en önemli parçasıdır. Eleman arayan firmalar daima kendilerine gelen CV’leri belirli kriterlere göre eler ve kimlerle görüşeceklerine bu elemelere göre karar verirler. Firmaya 250 adet CV gelmiş ise sizin de kolayca tahmin edebileceğiniz gibi bu CV’lerin ancak 20–25 tanesi değerlendirmeye alınır. Bu Cv’lerin sahipleri ile randevular tertip edilir ve görüşmelere başlanır. Bu nedenle CV hazırlamak çok önemlidir. Özgeçmişinizi hazırlarken en çok dikkat edilecek husus tam olarak deneyim ve becerilerinizi yansıtıyor olmasıdır. Orta eğitiminiz, üniversite eğitiminiz, çalıştığınız kurumlar ve iş tecrübeniz, aldığınızı eğitimler, katıldığınız seminerler, hobileriniz, yaptığınız sporlar, yabancı dil eğitiminiz ve daha birçok maddeyi özgeçmişinizde yeterince detaylı bir şekilde ancak çok da abartmadan belirtmelisiniz. Özellikle okuldan yeni mezun arkadaşlar okul dönemlerinde yaptıkları projeleri mutlaka konusu ve içeriği ile birlikte özgeçmişlerine eklemelidirler. Bu projeleri herhangi bir sempozyum veya konferansta sunmuş iseler kabul alma şansları daha da artacaktır. Ayrıca okul döneminde okul dersleri dışında katıldığınız tüm eğitim ve seminerleri özgeçmişinize ekleyin. İş tecrübesi olan adaylar ise mutlaka iş tecrübelerini ve aldıkları eğitimleri özgeçmişlerine eklemelidirler. Yazabilecekleri deneyimleri çok fazla ise başvurdukları pozisyona en yakın ve ilgili olanları ilgi sırasına göre eklemelidirler, diğer deneyimlerini ise sadece başlık ve çalıştıkları yıllar olarak ayrıca bir bölüm şeklinde ekleyebilirler. Özgeçmiş hazırlarken dikkat edilmesi gereken bir diğer husus özgeçmişe fotoğraf eklemektir. Bu o kadar önemlidir ki, şansınızı %50 arttırabilir. Elinde 250 CV olan bir işveren fotoğrafı olmayan özgeçmişleri eliyor olsun. Bu özgeçmişlerin 100 tanesinde resim yok ise ve sizin özgeçmişinizde var ise 100 kişinin önüne geçtiniz demektir. Tüm işverenlerin sadece resimli özgeçmişleri değerlendirdiğini söylemek tabi ki doğru olmaz. Ancak sizin için resim eklemek çok zor olmadığı için size tavsiyem mutlaka özgeçmişinize resim ekleyin.Özgeçmişle ilgili diğer bir önemli konu eğer kariyer.net gibi bir internet sitesi üzerinde özgeçmişinizi tutuyor iseniz, mutlaka belirli aralıklarla özgeçmişinizi yenileyin ve üzerinde değişiklik yapın. Çünkü firmalar güncel özgeçmişleri değerlendiriyor. Eğer referanslarınız var ise ki mutlaka olmalıdır bunları da özgeçmişinize iletişim bilgileri ile (İsim, Soy İsim, Unvan, pozisyon, Telefon, E-mail) eklemelisiniz. Çevrenizde sizin için referans olabileceğini düşündüğünüz hiç kimse yok ise bile mutlaka birkaç referansınız olsun. Mesela okulunuzu yeni bitirdiyseniz mutlaka hocalarınızdan 2,3 tanesini referans olarak özgeçmişinize ekleyin. Ayrıca ailenizden ve akrabalarınızdan kimseleri de özgeçmişinize ekleyebilirsiniz. Ancak en iyi referans daha önce çalışmış olduğunuz firmalardaki yöneticilerinizdir. Özgeçmişler ile ilgili basit bir konu da özgeçmişiniz bir Word belgesi ise ismini CV.txt olarak vermeyin. Mutlaka isminizi ve başvurduğunuz pozisyonu yazın. Mesela Ad-Soyad-Muhasebe.txt gibi. Böylece özgeçmişinizi gönderdiğiniz firmadaki görevliler diğer özgeçmişlerle sizinkileri karıştırmayacaktır. Son olarak ta özgeçmişlerinizi yazarken yazım hatası yapmamaya özen gösterin. Gerekirse özgeçmişlerinizi birkaç arkadaşınıza gösterin ve yorumlarını alın. Bu iş başvurusunda bulunmadan önce özgeçmişinizi düzeltmeniz veya daha iyisini yazmanız için çok faydalı olabilir.

Nasıl İş Aranır ve Hangi Araçlar Kullanılır

Son yıllarda iş arayanlar ve eleman arayanların en çok kullandığı ortam internet ortamı oldu. İnternet üzerinden iş ve eleman aramak için kullanılabilecek birçok internet sitesi mevcut. Bu siteler bizim için en önemli ve birincil iş arama aracı olacak. İnternet üzerinden iş başvurusu yapmanın diğer bir yolu firmalara özgeçmişimizi kendimiz göndererek olabilir. Bunun için firma hakkında araştırma yapmamız gerekir. Diğer iş arama yöntemi çevremizdeki herkesi iş aradığımızdan haberdar etmektir, böylece bize uygun bir iş olduğunda bize iletebilirler. Diğer bir yol gazetelerin iş ilanlarını takip etmektir. En iyi ilanların Hürriyet IK ekinde olduğunu belirtelim. Bu ek Pazar günleri yayınlanıyor. Yeni mezun isek hocalarımıza iş aradığımızı söyleyebilir onların çevresinden faydalanabiliriz.

İnternet üzerinden iş bulmak artık çok yaygın ve işlerimizi çok kolaylaştırıyor. Yapmamız gereken kariyer ve iş bulma sitelerinden bir tanesine veya hepsine üye olmak, iyi bir özgeçmiş hazırlamak ve iş ilanlarına başvurmak. Özgeçmiş hazırlamak en önemli bölümdür. Biraz önce bu konuda neler yapılması gerektiğinden bahsetmiştik. Siz zamanla kendi yöntemlerinizi de geliştirebilirsiniz. Mesela farklı işler için farklı özgeçmişler hazırlayıp kaydedebilirsiniz. Böylece işe uygun özgeçmiş kullanmış olurusunuz. İnternet sitesinin size CV hazırlamak için sunduğu ara yüz tüm bilgilerinizi yazmak için yeterli gelmiyor ise mutlaka farklı yöntemler düşünün. Yani bilgilerinizi eksiksiz sisteme girmeye özen gösterin. Mutlaka özgeçmişinize resim ekleyin. Ayrıca özgeçmişinizi bir kere yapıp bırakmayın, haftada bir, iki haftada bir kontrol edin, düzeltmeler ve değişiklikler yapın. Arkadaşlarınızın özgeçmişlerini isteyin ve okuyun. Kendi özgeçmişinizde yer verebileceğiniz bölümleri not alın ve özgeçmişinize ekleyin. Özgeçmişi sürekli güncellemek çok önemlidir. Firmalar özgeçmiş arar iken güncel olanları tercih edecektir. Ayrıca zaman geçtikçe özgeçmişinizin eksik yönlerini fark edeceksiniz. Ancak sürekli özgeçmişinizi kontrol etmez iseniz bunu fark etmeniz mümkün değil. Ben iş başvurularında bulunurken diğer sitelerle birlikte kariyer.net sitesini kullanıyordum. Buradaki ilk özgeçmişim bir taslak gibiydi. Daha sonra iş görüşmelerine gittikçe, eğitimler aldıkça ve iş arama ile ilgili yazıları okudukça özgeçmişimi güncelledim. Özgeçmişimin son hali çok güzeldi. İşe başladığım firmaya gönderdiğim özgeçmişimi arkadaşlarıma gösterdiğimde biraz şaşırdıklarını anımsıyorum. “Bunları sen mi yaptın?” diyordular bana veya “Bunları biz mi yaptık?”. Gerçekten de hepsini yapmıştık. Ama onlar bazı konuları önemsemedikleri veya işverenlerin önemsemeyeceklerini düşündükleri için özgeçmişlerinde bu konulara yer vermiyorlardı. Bazı arkadaşlarımın özgeçmişleri o kadar kısa idi ki ben de buna şaşırıyordum. Sadece mezun oldukları okulları ve iletişim bilgilerini yazıyorlardı özgeçmişlerine. Bu şekilde hazırlanmış bir özgeçmiş ile işe alınma şansınız çok az, daha doğrusu iş görüşmesine çağrılma şansınız çok az.

İyi bir özgeçmiş hazırladınız sıra site üzerinden ilanları takip edip bunlara başvurmak. Burada önemli nokta her gün sizin ilgi alanınız ile ilgili ilanları takip etmeniz. Ayrıca arama kıstaslarınızın doğru olduğundan emin olmanız. Eğer bir kriteri yanlış giriyorsanız, sizin alanınız ile ilgili ilanların bir kısmını kaçırabilirsiniz. Bu nedenle tüm ilanları gördüğünüze emin olun. Kendi ilgi alanınıza ve yaşadığınız şehre veya çalışmak istediğiniz şehre göre ilanları aradınız ve en yeni ilanlar karşınıza geldi. İlanları okurken işin genel yapısını ve sizden beklentileri anlamaya çalışın. Ben iş ararken tüm ilanlarda işverenler yazabildikleri kadar özellik yazıyorlardı. Bu ilanlarda istenen özelliklerin birkaç tanesi bende var ise ilanlara başvuruyordum. Bazen hiçbiri bende olmasa bile o ilana başvurabiliyordum, çünkü bu bana bir şey kaybettirmiyordu. Ancak diğer yandan bazı ilanlarda yazanlardan ve istenenlerden fazlası bile bende olsa onlara başvurmayabiliyordum. Bunun çeşitli sebepleri olabilir. Bazı firmalar çok küçük olduğu için, bazıları ne aradığını bilmediği için diğer bazıları ise çalışmayı düşündüğüm sektörde olmadığı için ilanlara başvurmuyordum. Sonuç olarak her gün birkaç yeni ilana başvuruyordum. Haftada bir ya da iki tane iş görüşmesine çağrılıyordum. Beni iş görüşmesine çağıran firmaların birçoğu çalışmayı isteyebileceğim firmalardı ancak hepsinin böyle olduğunu söylemek çok zor. Tabi iş ilanlarına başvururken şunu da unutmamamız gerekir. Bir firma bizi iş görüşmesine çağırır ise ve bu iş görüşmesine gitmez isek bu bizi olumsuz yönde etkiler.

İş aramak ve bulmak için diğer bir yöntem okuldan hocalarımızı ve çevremizdeki ailemizi ve arkadaşlarımızı iş aradığımızdan haberdar etmektir. Hocalarımıza güzel bir şekilde hazırladığımız özgeçmişlerimizden birer tane yazıcı çıktısı olarak birer tane de Word belgesi olarak verebiliriz. Üniversite hocalarının iş dünyasından tanıdıkları olması çok doğaldır. Bu nedenle size referans olabilir ve sizi çevrelerindeki bazı firmalara önerebilirler. Bu şekilde işe girmiş arkadaşlarım olduğu için bu yöntemi kesinlikle size öneririm. Sadece hocalarınıza değil çalışan ve çalışmayan arkadaşlarınıza, akrabalarınıza nasıl bir iş aradığınızı anlatın ve bilgi sahibi olmalarını sağlayın. Ailemden kişilerin aracılığı ile iş görüşmesi yaptığım için bunu da kesinlikle size öneririm. Arkadaşlarınızın çalıştığı firmalar eğer eleman arıyor ise arkadaşınız aracılığı ile veya kendiniz direkt özgeçmiş gönderebilirsiniz. Firma arkadaşınızdan memnun ise sizinle ilgilenecektir. Bu firma için de iyi bir yöntemdir. Çünkü diğer türlü hiçbir fikir sahibi olmadıkları insanlar ile iş görüşmeleri yapmaları gerekecektir.

İş aradığınız alanda faaliyet gösteren firmalara iletişim bilgilerini öğrenerek kendi özgeçmişinizi gönderebilirsiniz. Bu şekilde Koç sitemde işe başlamış bir arkadaşım var. Arkadaşım koç sistemin internet sitesinden özgeçmiş kabul ettikleri bir E-mail adresini öğrenmiş ve bu adrese kendi özgeçmişini göndermişti. Daha sonra Koç Sistemdeki görevliler arkadaşımı aradı ve iş görüşmesine çağırdı. Bir süre sonra arkadaşım Koç Sistemde çalışmaya başladı. Türkiye’de bu alanda iş yapan en iyi firmalardan bir tanesine girmiş oldu. Firmaların internet üzerinden özgeçmiş kabul etme yöntemleri farklı olabilir. Bazı firmalar kendi sistemlerinde size bir özgeçmiş hazırlatırlar, bu şekilde KOÇ insan kaynakları internet sitesinde çok uzun bir özgeçmiş hazırlamıştım. Diğer bazı firmalar özgeçmişinizi göndermeniz için internet sitelerinde E-mail adresleri sunabilir. Bazı firmalar ise bu iş için özel bir adres veya sistem sunmaz siz firma yöneticilerinin E-mail adreslerine özgeçmişlerinizi gönderebilirsiniz.

İş bulmanın çok daha farklı yolları da vardır. Gazete ve sitelere ilan verebilirsiniz, internet üzerindeki Google veya Yahoo guruplarına özgeçmişinizi gönderebilirsiniz, bazı firmalara posta yolu ile özgeçmişinizi gönderebilirsiniz, Türkiye İş ve İşçi Bulma Kurumuna başvurabilirsiniz ve eğer bir milletvekili tanıyor iseniz onunla görüşebilirsiniz. Aslında iş bulmak için yola çıktıysanız her gün aklınıza yeni yöntemler gelecektir.

İş Görüşmesi Nasıl Yapılır

Yukarıda belirttiğimiz yöntemlerden herhangi birisini kullanarak bir firmanın sizi iş görüşmesine çağırmasını başardınız! Aslında bu henüz bir başlangıçtır. Henüz yolun başındasınız ama yolun sonuna da çok mesafe yok. Tek yapmanız gereken iyi bir iş görüşmesi yapmak. Her şeyden önce iş görüşmesinin çok önemli olduğunu, siz ne kadar bilgili ve deneyimli olursanız olun işverenin kararını sizinle yaptığı görüşmeye göre vereceğiniz unutmayın. Görüşmeye gitmeden önce firma ve iş ile ilgili elinizdeki tüm kaynaklardan bilgi edinin. Firmanın iş ilanını tekrar okuyun ve var ise internet sitesinden hangi alanda faaliyet gösterdiklerini öğrenin. Bu alan ile ilgili araştırma yapın ve size görüşmede sorulabilecek sorulara hazırlanın. Bunun çok uzun bir araştırma olması gerekmiyor. Sadece temel konulara göz gezdirmeniz yeterlidir. Özgeçmişinizi yanınıza alın. Eğer var ise eğitim sertifikalarınız, daha önce yaptığınız proje örnekleri ve referans mektuplarınızı yanınıza almalısınız. Bu hem kendinizi iyi hissetmenizi hem de işverene kanıt sunmanızı sağlar. İş görüşmesine zamanında gitmek çok önemlidir. Bunun için gecikme olabilecek durumları önceden tahmin edin ve evinizden buna göre çıkın. Yolda terlememeye ve üzerinizi kirletmemeye özen gösterin. İş görüşmesinden önce bir aynada kendinize bakmanız yararınıza olacaktır. Kıyafetleriniz düzenli ve temiz olmalıdır. Eğer bir takım elbiseniz var ise bunu giyebilirsiniz. Ancak kıyafetin önemi her işe göre farklı olabilir. Bazı iş başvurularında takım elbise giymek veya günlük kıyafetinizle görüşmeye gitmeniz çok fark etmeyebilir ama yine de bir takım elbiseniz var ise bunu kullanmanızı tavsiye ederim. Bayanlar çok parfüm ve boya kullanmamalıdır. Birçok işveren bundan rahatsız olmakta bu da sizin görüşmeden alacağınız puanları düşürmektedir. En iyi yapabileceğiniz şey doğal ve düzenli bir şekilde görünmektir. Firmaya gittikten sonra iş görüşmesi için geldiğinizi belirtmeniz yeterli olacaktır onlar sizi yönlendirir. Daha sonra görüşme yapacağınız kimselerin karşısına çıkartılırsınız. Görüşmeye başlamadan önce bunun bir mahkeme salonu değil, iki tarafın birbirini anlamaya çalıştığı bir görüşme olduğunu düşünün lütfen. Siz de firmanın tam olarak ne istediğini ve çalışma şartlarını öğrenmelisiniz. Birçok kimse bu şartları görüşmediği için daha sonra sıkıntılar yaşamaktadır. Hangi şartta olursa olsun iş görüşmelerinde nazik ve kibar olmak gerekir. İşveren sizi sıkıştırıyor ve zor sorular soruyorsa bile sakin olun ve gerekirse soruları cevaplamayın. Soruları yanıtsız bırakmak nazik olmayan yanıtlar vermekten her zaman daha iyidir. Görüşmeye başladığınızda ilk olarak selamlaşma faslı olur. Selamlama bölümünden sonra sizden kendinizi anlatmanız istenecektir. Bu kısımda olabildiğince önemli gördüğünüz tüm konulardan bahsedin. Daha önce bahsetmek istediğiniz konuları bir kâğıda not almanız işinizi kolaylaştıracaktır. Ayrıca yanınızda kâğıt ve kalem getirirseniz gerekli durumlarda notlar alabilirsiniz. Kendinizi anlatırken işveren size sorular soracaktır. Bunlara olabildiğince dürüst ve sade bir şekilde cevap vermeye çalışın. Ne çok az ne de çok fazla ayrıntıdan bahsedin. Kendinizi anlattıktan sonra işveren kendi firmasından ve aradıkları elemanın özelliklerinden bahsedecektir. Eğer bunu kendileri anlatmaya başlamaz ise siz sorular sorabilirsiniz. Burada aklınıza gelen ve önemli gördüğünüz konuları mutlaka sorun. Nasıl bir pozisyonda çalışacağınızı, çalışma saatlerini, ulaşım için servis olup olmadığını, sağlık sigortasını, yemek olup olmadığını mutlaka öğrenin. Bu konuları tam olarak öğrendikten sonra not alın. Bunlar işveren size maaş beklentinizi sorduğunda işinize yarayacak. Görüşmeye gitmeden önce çevrenizde aynı işi yapanlar ve kendi beklentilerinizi göz önüne alarak bir maaş beklentisi oluşturmuş olmanız gerekir. Ben bir çok kimseden maaş beklentimi söylememem yönünde tavsiyeler aldı isem de işe başladığım firma ile iş görüşmemde maaş beklentimi söylemiştim. Size maaş beklentinizi sorarlarsa biraz önce bahsettiğim sağlık sigortası, ulaşım gibi konulardaki imkânları, firmanın büyüklüğünü ve durumunu, bu işi ne kadar isteyip istemediğinizi düşünüp bir maaş aralığı söyleyin. Tam olarak bir miktar söylemektense bir maaş aralığı söylemek daha doğru olacaktır. Bu noktadan sonra işveren görüşmeyi bir sona getirmek isteyecektir. Zaten konuşulacak çok fazla bir şey de kalmamış olması gerekir. Sizi tekrar arayacaklarını söyleyip göndereceklerdir…

Bir firma ile ilk iş görüşmenizden sonra firmanın sizi araması çok iyi bir işarettir. Genel olarak bir firma ilk görüşmenizden 15 gün veya daha fazla zaman geçmiş ise ve sizi aramıyor ise görüşme onlar açısından ya olumsuz geçmiş ya da henüz bir karara varmamış demektirler. Bu görüşmelerin bir günde bitmediğini ve işverenlerin tüm görüşmeler bittikten sonra bir karara vardığını unutmayın. Sizi ikinci görüşme için çağırıyorlarsa size bir teklif yapacaklar demektir. Bu görüşmede genellikle size soru sormazlar, ancak bazen daha yüksek mevkili bir yetkili görüşmeye katılabilir ve sizinle görüşebilir. Size yaptıkları teklifi dinleyin ve en kısa zamanda cevap vereceğinizi söyleyin. Eğer işe hemen başlamak istiyorsanız şartları konuşup hemen orada işi kabul edebilirsiniz. Eğer işi orada veya daha sonra kabul etmez iseniz arayışlarınız sürecek demektir…

İş görüşmesi yaptıkça iş arama tecrübeniz artacaktır. Her iş görüşmesinde biraz daha deneyim kazandığınızı göreceksiniz. Bu da zamanla eksiklerinizi görmenizi ve bunları düzeltmenizi sağlar. Böylece iş bulmaya her geçen gün daha çok yaklaşırısınız.

Sonuç

İş ararken bunun sabır gerektiren ve aynı zamanda zevkli bir iş olduğunu unutmayın. Eğer siz iş ararken kendinizi iyi hissetmiyor iseniz bunun sebeplerini düşünmeli ve onlardan kurtulmalısınız. Çünkü çalışmak iş aramaktan çok daha zordur ve sabır ister. Çalışma ortamına ayak uydurup uyduramayacağınız iş görüşmelerinden belli olur. Bunu kendiniz bile hissedebilirsiniz. Sabırla iş aramaya devam eder ve sürekli daha iyi neler yapabileceğinizi düşünürseniz mutlaka iş bulursunuz. Ancak kendinizi çok dar bir alanda sıkıştırır, kendinizi geliştirmez, sadece iş aramayı düşünür ve vaktinizi iyi değerlendirmez iseniz iş bulmanız zorlaşır. İş ararken tek amacınız iş bulmak olmamalıdır aynı zamanda iyi bir iş bulmak olmalıdır. Kötü şartlarda bir işe başlayıp daha sonra o işi bırakmaktan ise bu işe hiç başlamamak daha iyidir. Dilerim herkes iş ararken rahat olur ve hayalini kurduğu işi bulur.


Bazı Kariyer Siteleri

www.adecco.com.tr
www.kariyer.net
www.hrm.com.tr
www.ikrehberi.net
www.krm.com.tr
www.manpower.com.tr
www.recruitmenturkey.com
www.secretcv.com
www.eleman.net
www.iyikariyer.net
www.engelsizkariyer.com
www.salomkariyer.com
www.elemanbul.com
www.turkcv.net

Etiketler: , ,

15 Mayıs 2007

Yoğun Gündem

Son bir aydır Türkiye çok kritik günlerden geçiyor. Büyük bir iktidar mücadelesi var. Bir tarafta devletin çok önemli yerlerinde bulundan ve kök salmış bir zihniyet diğer tarafta halkın çoğunluğu ile iktidar olmuş bir parti var. CHP ve bir kısım medyanın oluşturduğu devletçi kanat AKP'nin ne şartla olursa olsun Cumhurbaşkanı seçimlerinde kendi adayını bu göreve getirmesini istemiyor ve bunu açıkça da dile getirdiler. Türkiye 68 milyon insanıyla batsa da yıkılsa da yok olsa da bu insanlar muhafazakar bir insanın Cumhurbaşkanı olmasını istemiyorlar.

Bu konu bir çok açıdan değerlendirilebilir. Son bir ayda yaşananlar yeterince derinlemesine incelenirse kitaplara ders olacak nitelikte. Bütün olanlar müsbet değil ama öyle gelişmeler yaşandı ki artık bu da olmaz diyesimiz geldi. Herkes katlarını bir bir açtı ve içindekileri dışına döktü. Ana başlıklarıyla bu süreçte olanlarla ilgili fikirlerimi dile getirmek istiyorum.

Öncelikle şu andaki Cumhurbaşkanımızın nasıl seçildiğine değinelim. Bundan 7 sene önce tüm partiler Sezer ismi üzerinde karar kıldı ve Sezer Cumhurbaşkanı oldu. O günlerde ben de dahil Sezerin ufku geniş bir insan olduğunu düşünüyorduk. Ancak herkesin mutabakatı ile seçilen sezer bu 7 yılda özellikle son 3,4 senede sanki CHP nin sözccüsü ya da üyesi gibi hareket etti. Yaklaşık 100 yasayı meclise geri gönderdi, daha önceki Cumhurbaşkanları için bu sayı 20-30 kadardır. Ayrıca açıklamalarında hükümetin tezlerine karşı cephe aldı ve CHP tezlerini savunur göründü. Sonuçta siyasetin içine girdi ama çok acıdır ki taraf olarak yani bir tarafı diğer tarafa karşı tutarak bunu yaptı. Hiçkimse Sezerin tarafzı bir cumhur başkanlığı yaptığını iddia edemez. Tabi bu durum Türkiye için iyi midir kötü müdür ayrıca tartışılır.

Bu günlerde Sezerin görev süresi doluyor bu nedenle de kanunlara göre meclis ki adı TBMM dir yani Türkiye Büyük Millet Meclisidir, yeni bir Cumhur başkanı seçmek için toplandı. AKP yeterince milletvekili olduğu için cumhurbaşkanını seçmek için en iddialı parti olarak görünüyordu. CHP bu ortamda Tayyip Erdoğanın aday olmaması gerektiğinden başka hiçbir görüş dile getirmedi, bu süreçte son 5-6 ayda sadece Erdoğan köşke çıkmamalı dediler. Bu gerginliği arttırdı ve sonuçta Erdoğan aday olmadı ve Abdullah Gül'ü aday olarak gösterdi. CHP bir iki gün sessiz kaldıktan sonra Gül'ün adaylığına da karşı olduğunu söyledi. Daha sonra hukuki bir tartışma başladı ve meclisin Cumhurbaşkanlığı seçimini CHP partisi Anayasa Mahkemesine getirdi. Bunu bir cuma günü yaptılar ve aynı akşam Türk Ordusu veya Türk Ordusundan bir kısım subaylar veya komutanlar bir basın açıklaması yayınladı ve buna muhtıra diyenler oldu. Ertesi gün yani cumartesi günü tüm televizyonlarda bu konuşuldu ve bazı yorumcular hükümet derhal istifa etmelidir Gül adaylıktan çekilmelidir dediler. Hükümet te bu açıklamanın Anayasa mahkemesini etkilemeye yönelik bir açıklama olarak algılanacağını söyledi. Ertesi günlerde mahkeme henüz kararını açıklamamış ike CHP başkanı Baykal, eğer mahkeme bizim itirazımızı kabul etmez ve cumhurbaşkanlığı seçimlerini iptal etmez ise Türkiyede çatışma olur dedi. Ben bu sözü tarihi bir yanlış bir gaflet olarak görüyorum. Baykal gelecekte bu laflarını kendi torunlarına bile anlatamayacaktır. Artık baykal için siyasetçi tanımlaması yapmak bence yanlıştır. CHP için de bu geçerli olabilir. Çünkü askerin bildirisi üzerine konuşan CHP temsilcisi Onur Öğmen, biz askerin bu açıklamasına destek veriyoruz, bu açıklama bizim söylemlerimiz ile örtüşüyor dedi. Yani bir siyasetçi orunun kendileri ile aynı fikirleri paylaşmış olduğunu söyleyebildi. Daha sonra YÖK denen ve Türkiyedeki üniversiteleri yönetme görevini üstlenen kurumun başkanı da yine tarihi bir gaf yaparak Baykal gibi mahkemenin seçimleri reddetmesi haline çatışma çıkacağını söyledi. Tüm bu söylenenlere medya da destek verdi ve sonuçta mahkeme seçimleri iptal etti.

Bu iptal kararı kanımca tek başına Türkiyenin ayıbıdır. Her zaman yaşadığımız bir Türkiye gerçeğini tekrar suratımızda bir şamar gibi hissettik. 50-60 yaşında insanlar 5 yaşında çocuklar gibi hareket etti ve bundan hiç utanmadı ve sıkılmadılar. Kendilerinin maaşlarını veren bu milletin temsilcisi olan meclisin bir kararını hem de cumhur başkanı seçimi ile ilgili kararını iptal ettiler. Sonuçta öyle komik bir tablo ortaya çıktı ki gerçekten gülsek mi ağlasak mı bilemiyorum. Çünkü bu karardan sonra meclisin 3 te 1 lik çoğunluğuna yani yaklaşık 180 milletvekiline sahip lan bir parti ben meclise girmem der isem eclis Cumhurbaşkanını seçemez hale geldi. Bu kısaca azınlığın çoğunluğa hükmetmesi olarak isimlendirildi ki tam olarak doğru bir değerlendirme.

Resme şöyle bir bakarsak Ordu,Cumhurbaşkanı,CHP,Cumhuriyet ve Radikal gazetelerinin başını çektiği medya ,Üniversiteler ve hukuk sistemi ki burada genelleme yapmak çok zor, hükümetin karşısında yer aldı ve bir kamplaşma oluştu. Peki bu hükümet kimi temsil ediyor Milleti. Peki diğerleri kimi temsil ediyor hiç kimseyi. Hepsi bir kısım insanlar tarafından atanmış veya mecburen o görevlere gelmiş kimseler. Bir tek seçilmiş olarak CHP bu olayda AKP nin karşısında yer aldı ki bu da gayet normal bir durum. Yani kısacası atanmışlar seçilmişlere karşı. Bu resim bana şunu anlatıyor, yıllardır Devlette kadrolaşan bir zihniyet, elindeki imkanları ve iktidarı bırakmak istemiyor ve burada benim borum öter diyor. Yani bu olayın ne türbanla ne laiklik ile ne de cumhuriyetin elden gitmesi ile bir ilgisi yok. Tamamen devleti ele geçirmiş kimselerin bu güçlerini lden bırakmak istememesi ve bence de bu son yaşananlar onların son çırpınışları.

Bu olaylarda temel argüman AKP nin Cumhurbaşkanlığı makamına eşinin başı kapalı bir kimseyi getirmesine karşı çıkılması ve bunun laikliğe karşı olduğunun söylenmesi idi. Ancak bu tamamen yanlış bir düşünce. Çünkü bu kimseler Cumhuriyet elden gidiyor Laiklik elden gidiyor diyorlar. Bu iki kavramı da getirmiş olan Mustafa Kemal cumhurbaşkanlığı yapmış bir insan ve ne hazindir ki eşinin başı örtülü...

Sonuçta son 21 gün içinde yaşanan olaylar maskeleri düşürdü. Kanatimce bu olaylar bir çok hayırlara vesile olacak ve halkımız kimin ne olduğunu görecek. Ben bunu umud ediyor ve buna inanıyorum. Velhasıl halk bu olaylar karşısında görüşünü 22 Temmuz günü sandık başında gösterecek. Biz de bu kısa dönemde milletimiz için en hayırlı sonuçların ortaya çıkmasını diliyoruz....

12 Nisan 2007

Bağlama ve Niyetler

Yakın zamanda bir dostumun bağlama dersleri aldığını öğrendim. Arkadaşım haftasonları derslere katılıyor ve toplamda haftada 6 saat ders alıyor. Ben de bir müzik aleti çalmayı hep istemiş ancak bir türlü buna niyet edip başlayamamıştım. Arkadaşımın ders aldığını öğrendikten sonra ben de nasıl bağlama öğrenebileceğimi araştırmaya başladım. Öncelikle bahsetmiş olduğum arkadaşımın devam ettiği kursa devam etmeyi düşündüm ancak yeri benim evime çok uzak olduğu için vazgeçtim. Kendisi halk eğitim merkezinin kursuna gidiyor. Ben çevremde halk eğitim merkezi bulmaya çalıştım ancak pek başarılı olmadım. Bir arkadaşım ismek kurslarını önerdi. Bir sene kadar önce ismek kurslarında arapça eğitimi almayı planlıyordum ancak yeterince araştırma yapmadığım için bu niyetim yarım kalmıştı. Bu sefer de benzer bir şey oldu. Bugün ismek'in web sitesine baktım. Çok kapsamlı ve faydalı bir site hazırlamışlar. Daha önce niçin aklıma gelmedi bilemiyorum ama her türlü bilgi bu sitede mevcut. İsmek 50 ye yakın kurs merkezine sahip. Sanırım 20 kadar merkezde bağlama eğitimi veriyorlar. Bunlardan benim ilgimi en çok fındıkzade müzik ihtisas merkezi çekti. Sanırım müzik konusunda uzmanların oluşturduğu bir merkez burası. Fatih semti nisbeten benim evime yakın ve bu semtte başka bir çok müzik eğitim merkezi ve müzisyen var. Yani müzik eğitimi için uygun bir bölge. Bunlar benim yüzeysel gözlemlerim, işin içinde olmadığım için bu söylediklerimden çok da emin değilim.

İsmek internet sitesinden anladığım kadarıyla eğitimler eylül ayında başlıyor ve sene içinde devam ediyor. Şu sıralar kayıtlar kapalı gözüküyor. Telefon edip bilgi almask istedim ama siteden aldığım telefon numarası sürekli meşkul çalıyor. Bu nedenle ayrıntılı bir bilgi almış değilim henüz. Ancak ikinci yol olarak kendilerine email yazdım ve cevabını bekliyorum.

Burada bahsettiğim kısa olay benim hayatımda sürekli yaşadığım yaygın bir sürecin bir örneği adeta. Bir çok alanda yapmak istediklerim var ancak bunların çoğu hiçbir şekilde hayata geçmiyor. Mesela yıllardır süzenli spor yapmak istiyordum ancak bu isteğimi ancak bir sene önce hayata geçirebildim. Diğer bir konu müzik. Senelerdir bir müzik aleti çalmak istiyorum ve çalanlara da gıpta ile bakıyorum. Diğer bir konu gezmek. İstanbulda oturuyor olmama rağmen İstanbulun tarihi ve kültürel mekanlarının çoğunu bilmiyorum ve gezmedim. Her fırsatta bu eksikliğimi gidermek gezmeye çalışıyorum ama tabi yine de belirli seviyede kalıyor. Bu bahsettiklerime kitap okuma, resim çekme gibi başka konuları da ekleyebilirim.

Peki niçin isteklerim ile yaptıklarım birbirine uymuyor. Acaba istediklerim uygulanması çok zor şeyler mi. Yoksa bunları yeterince istemiyor muyum? Bu sorunun tek bir cevabı yok. Bir çok açıklama yapılabilir ama başlıca sebepler şunlar olmalı. İlk sebep bence tembellik. Yani genel anlamda tembel olduğumu söyleyemem ama kapasitemin çok az bir kısmını kullandığımı söyleyebilrim. Bu belki çağımızın bir problemi veya benim şahsi sorunum bilemiyorum ama bu bir gerçek. Üzerinde uğraştığım ve başarılı olduğum basit şeyler bana yeterli geliyor ve daha ileri gitmek istediğim ve sonuçlarını gördüğüm halde çok yavaş ve ağır davranıyorum. Mesela öss sınavında çok başarılı oldup çok iyi(Türkiye Şartlarında) bir üniveriste ve bölüm kazandım. Ancak bu kadar çabaladıktan sonra çalışmak bana zor geldi ve üniversitede derslere yeterli ilgi göstermedim. Derslere önem göstermemiş olmam beni hiç üzmüyor. Ama asıl beni üzen sankii hayat devam etmiyormuş gibi davrandım ve hayat ile bağlarımı zayıflattım. Sanki hayatın sonuna ulaştım, hedefim ve isteklerim kalmadı. Koskoca bir üniversite dönemini boş geçirdim. Bu dönemde bir veya birden çok müzik aleti çalmayı öğrenebilirdim. Binlerce sayfa kitap okuyabilir hatta belki bir iki tane de yazabilirdim. Ayrıca onlarca tiyatro oyununu seyredebilir, müzik konserine gidebilirdim. Bunların yanında spor yapabilirdim. Yüzmek için havuza gidebilir, futbol oyanayabilir veya düzenli olarak koşabilirdim. Ama bunların çoğunu yapmadım. Evden okula, okuldan eve gittim. Bu seneler benim için büyük bir ders oldu. Ben bunu tembellik olarak değerlendirdim. Belki bunun tembellik dışıda bir ismi vardır, mesela yılgınlık, bezmişlik gibi...

Diğer bir sebep, yani isteklerimi gerçekleştirmemi engelleyen, niyet etmemem belki de neye niyet edeceğimi bilmiyor olmamdır. Yani spor yapmak iyidir güzeldir ama niçin iyidir. Bunu tam olarak bilmek çok zor. Şimdilerde spor yapmanın önemini kavrıyorum çünkü bir çok rahatsızlığım ve sağlık problemim ortaya çıkmaya başladı. Tabi spor yapmak sadece sağlık yönünden faydalar sağlamıyor, yeni bir çevre edinmek için, stresi yenmek için de bize yardımcı oluyor. Senelerdir sürekli stres yaşıyor olmama rağmen spor yapmadım. Sporun strese etkilerini biliyordum ama aslında tam olarak ne ile karşılaşacağımı bilmiyordum. Yani spor yaptıktan sonra gerçekten beni nasıl etkileyeceğini, bana getireceği faydaları göremiyor, hissedemiyordum.
Bu nedenle neye niyet edeceğimi bilmiyordum diyorum.

Sebepler arttırılabilir. Ancak sonuç ortada. Hayat devam ediyor, biz istesek te istemesek de. Bu nedenle hayat yokmuş gibi davranmanın bir anlamı yok. Hayatımız nasıl olsun istiyorsak bunu gerçekleştirmek için niyet etmeli ve sonrasında mücadele etmeliyiz. Tabi bu mücadelede tahmin edebileceğiniz gibi en büyük rakibizmiz kendimiz olacağız.

Etiketler: , ,

05 Mart 2007

Yadigar-ı İstanbul

İstanbul Beşiktaş semtinde Yadigar-ı İstanbul sergisi açıldı. Beşiktaş bundan yüz yıl kadar
önce 2. Abdülhamid Han'ın köşkünün bulunduğu ilçedir. Meşhur Yıldız sarayı halen buradadır
ve yılız üniversitesi de bu sarayın binaları üzerinde kurulmuştur. Bu haftasonu Yıldız sarayında
bir sergi açıldığını öğrendim ve ilgimi çekti. Çünkü bu dönemde 2. Abdülhamait'in hayatını ve siyasetini konu alan bir kitap okuyorum. Bu kitapta padişahın fotoğrafa olan ilgisinden ve fotoğrafçılara verdiği önemden bahsediliyordu. Osmanlı ülkesinin önemli binalarının mesela okullar, istasyonlar,valilik binaları gibi yapıların resimlerini çektirip Amerika Meclisine gönderdiğini bu kitaptan öğrendim. Çok ilgimi çekti ve internette aaştırma yaptım. Gerçekten de amerikaya 1-2 bin tane resim gönderilmiş ve bugün bunlar Amrika Konseyinin web sistesinde yayınlanıyor. Bu web sitesinin altyapı eksikliğinden dolayı reismlere ulaşamadım ancak bu olayın vuku bulmuş olması bile çok önemli. Çünkü tarih okudukça o günlerin resimleri niçin elimizde yok diye üzüliyor idim. Osmanlının yıkılış döneminde dahi tarih kitaplarının yazacağı birçok güzel hadiseler yaşanmış. bunları anlatan resim ve belgeler niçin bu kadar az bilemiyorum. Belki çok belge var ama benim haberim yok. Veya gerçekten de günümüze çok az belge ulaşabildi. Bu sorular zihnimi kurcalarken yukarıda bahsettiğim serginin açıldığını öğrendim ve çok mutlu oldum. Henüz sultan üzerine yazılmış olan kitabı bitirmeden kendisinin kitapta da bahsi geçen çalışma ve ilgi alanlarından bir tanesinin uzantılarını görme fırsatı buldum.

Yadigar- İstanbul beşiktaş yıldız sarayında düzenlenen, girişi ücretsiz olan bir fotoğraf sergisi. Tüm fotoğraflar 2. Abdülhamit devrinde devrin ünlü fotoğrafçılarına çektirilmiş. Abdülhamitin tüm osmanlı topraklarının fotoğraflarını çektirdiğini biliyorum. Bunlar yaklaşık olrak 30.000 tane kadar resimden oluşan bir koleksiyon oluşturuyormuş. Bu büyük koleksiyonun içinden seçilmiş olan 150 kadar fotoğraf Yadigar-ı İstanbıl sergisinde ziyaretçilerini bekliyor. Sergi salonu iki kattan oluşuyor. Ne büyük ne de küçük bir salon. Güzel bir tasarım ve düzenlemesi var. Binanın kendisi Yıldız saayına ait ve tahminim odur ki Sultanın zamanında kalma. Koleksiyondaki tüm resimler kaliteli. Benim dikkatimi çeken bir kaç resim oldu. Özellikle sirkeci karaköy arasındaki köprünün resmi çok güzeldi. Resimde hiç otomobil yok,bu diğer resimler için de böyle. Sadece at arabaları var. Köprünün tam ucunda küçük bir kulübe var. Bu kulübenin öyle bir otantik yapısı var ki ben bu şehirde mi yaşıyorum dedim kendi kendime. Diğer tüm resimlerde bu otantik yapı hakim. Atlar,at arabaları, tekneler, insanlar gerçekten farklı bir çağdan. Diğer dikkatimi çeken bir resim sultanahmeette bulunan çeşme oldu. Resmi gördükten sonra çeşmenin kendisini hatıd ancak en kısa zamanda bu çeşmenin şimdiki halini görmek istiyorum. Diğer gözümü alan resm, yelkenli gemilerin sahile sıra sıra çekilmiş olduğu, istanbul sahilinden küçük bir bölümü gösteren resimdi. Bunlara benzer bir çok resim var bu sergide.

Sergi bittikten sonra tüm resimlerin bir kitap haline getirilmesi planlanıyormuş. Bunu duyunca önce sevindim ancak görevli bayan kitabın ücretini söyleyince hem şaşırdım hem de biraz üzülüm. Kitabın ücretini merak ediyorsanız sergiye gidip kendiniz sormalısınız çünkü burada dile getirmeyeceğim. Velhasıl benim açımdan bu sergiyi gezmek çok şey ifade ediyordu. Yanlız önemli bir nokta sergi sabah 10 akşam 18 saatleri arasında, her gün açık. Ben bir arkadaşımla serginin olduğu binaya saat 17.45 te vardım. 15-20 dakikada resimlerin bir çoğunu görebildik ama bir çok kitabı göremedim. Serginin genel havasını aldım ancak yine de diğer fotoğrafları görmek için tekrar Yıldız sarayına gitmei planlıyorum. Sizleri de tarihimizin en bilinmeyen dönemlerinden birinde istanbulumuzun nasıl da ışıl ışıl parladığını
görmeye davet ediyorum ve iyi seyirler dilyorum.

Etiketler: , , ,

18 Şubat 2007

2. Abdülhamit ve Denizaltısı

Sultan 2. AbdülHamid osmanlı imparatorluğunun son padişahlarından bir tanesi. Son günlerde Mustafa Armağanın "Abdülhamid'in Kurtlarla Dansı" kitabını okuyorum. Tarih kitapları her zaman ilgimi çekmiştir. Abdülhamit ile ilgili kitaplara diğer tarih kitaplarına nazaran daha fazla ilgi gösteririm. Bu ilginin belki de temel sebebi Abdülhamit'in kendi zamanında ittihatçılar şimdilerde de batı düşüncesini destekleyenler tarafından sevilmemiş olmasıdır. Kitabı almamın üzerinden sanırım 2-3 aylık bir zaman geçti. Kitapyurdu.com internet sitesinden yaptığım ilk online alışverişimde aldığım bu kitap, bununla birlikte aldığımdiğer kitaplardan sonraya kaldı. Ancak şimdi okuma fırsatı bulabildim. Sayın Armağan kitabın önsözünde de belirttiği gibi akademik ve popüler kitap türlerinin bazı özelliklerini kitapta kullanmış. Kullandığı dil açık ve sürükleyici. Kitabın içine serpiştirilmiş parça parça hikayeler anlatımı bölmekle birlikte kitabı sıkıcı bir tarih kitabı olmaktan çıkarmış. Henüz kitabın üçte birini okuyabildim. Buraya kadar yazar sultanın kişisel özelliklerinden, ilgi alanlarından bahsetti. Siyasi düşünceleri ve icraatları ile ilgili bölümler kitabın bundan sonraki sayfalarında. Kitap ile ilgili bu yazıyı, kitabı okumayı bitirdikten sonra yazmayı planlıyordum. Ancak son birkaç gün içinde kitaptan edindiğim izlenim ve internetten okuduğum yazılar beni bu yazıyı yazmaya itti.

Yazar sık sık Abdülhamit'in osmanlı imparatorluğunun yıkılmasını geciktirdiğini ve bu gecikmenin çok büyük felaketleri engellediğini belirtiyor. Kitabın geneline yayılmış olan bu fikri biraz tarih okursak dahi kabul ederiz sanırım. Tarihe 83 harbi olarak geçen meşhur Osmanlı-Rus savaşı Abdülhamit Han'ın saltanata geçmesinden 2 yıl sonra başladı ve Osmanlı için çok büyük bir yenilgi oldu. Bu büyük savaştan sonra 30 yıl tahtta kalan padişah Osmanlının büyük miktarlarda toprak kaybetmesini ve dağılmasını engelledi. Çöküşü erteledi. Kendisini tahttan indiren İttihatçılar, iktidarı ele aldıktan sonra imparatorluk öyle bir çöküş yaşadı ki, bir kaç yıl içinde binlerce kilometre toprak elden çıktı, yüzbinlerce asker savaşlarda ya şehit düştü ya da yaralandı. Bu millet kendini silkeleyip ayağa kalkmasaydı, koca imparatorluk tamemen elden çıkacak ve tüm halk esir olacaktı. Bu gerçekler böyle olmasına rağmen kendi döneminde de bugün de Abdülhamit'i sevmeyen çevrelerin sesleri öyle güçlü çıkıyor ki toplumda Abdülhamit ile ilgili olumsuz bir genel kanaat oluşturmaya muvaffak olabiliyorlar. Aslında böyle bir kanaatten söz etmek te çok mümkün değil. Bu kitabı okuduktan sonra bir kez daha farkettim ki tarih bilgim/bilgimiz çok eksik. Aslında eksik değil, hiç yok. Abdülhamit Han'ın ömrünü geçirdiği Yıldız Sarayı'nı gezmiş olmama ve oradaki görevlilerden bir çok bilgiler almış olmama rağmen, bu kitaptan öyle çok şey öğrendim ki, Abdülhamt Han'ı yeniden tanıdım. Millet olarak son bir kaç yüzyılda en eksik kaldığımız alan ilim öğrenme ve öğretmede oldu. 20. yüzyılın blgi çağı olması bu eksikliğimizin etkilerini bir kat daha arttırdı. Sahip olduğumuz kıymetleri değerlendiremedik. En önemlisi islam dinine dahi sahip çıkamadık ve hayatımızda uygulayamadık. Umarım ilme olan ilgimiz giderek artar ve gerçekleri görmeye başlarız.


Bu kitapta Abdülhamit Han'a olan saygımı arttıran ve ne kadar ileri görüşlü bir padişah olduğunu bana gösteren, onun denizaltı teknolojisine olan ilgisi oldu. Kendi döneminde henüz savaşlarda kullanılabilecek seviyede denizaltı sayısı yok denecek kadar azdı. İngilterede denizaltı üretmek için rakipleriyle mücadele veren isveçli yatırımcı Nordenfelt'in çalışmalarını takip eden Abdülhamit ona maddi ve manevi destek oldu. Nordenfelt ilk gemisini yunanistana sattı. Bu Abdülhamit'in denizaltı almaya olan ilgisini daha da arttırdı. Sonunda istediği denizaltıyı aldı ve haliçte test etti. Bu testlerde tarihte ilk kez bir gemi su altındayken torpido attı. Bu küçük ama önemli hadiseyi ilk kez öğrendim. anlış hatırlamıyorsam bunu bir internet sitesinden okudum. Mustafa Armağanın kitabında denizaltı ile ilgili bölüme sadece göz attığım için bu bilgiye yer verip vermediğini bilemiyorum. Ancak abdülhamitin bu derece yeni bir teklojiye önem vermesi ve yatırım yapması onun ilme ve ilerlemeye verdiği değeri gösterir. Yunanistan ile bir savaş arifesinde olunması sultanı daha da heyecanlandırmış ve bu gemiye olan ilgisin arttırmıştır.

Sultan ile ilgili ilk defa öğrendiğim diğer bir konu ise Amerika Kongresine gönderdiği resim albümleri. Amerika o zamanların yükselen süper gücü idi. Bunu gören sultan ülkesindeki gelişmeyi ve ilerlemeyi batıya göstermek için tüm ülkenin resimlerini usta fotoğrafçılara çektirdi ve albüm haline getirdi. Bu albümlerde toplam 1800 civarında resim vardı. Bu resimlerde tren yolları, istasyonlar, okullar, öğrenciler, öğretmenler, saraylar, askerler, gemiler, mimari özelliği olan binalar ve niceleri vardı. Amerikalıları bu resimler ne kadar etkiledi bilemiyorum ama bende çok büyük bir ilgi uyandırdılar. Tarihi fotoğrafları şahsen çok seviyorum. Belki de bunun sebebi tarihimizi anlatan resimlerin az olması. Ama sadece amerikaya padişashın iki bine yakın resim göndermesi, onun döneminde ne kadar çok resim çekildiğini bize gösteriyor sanırım. Bu resimlerin internette yayınlandığını sayın Armağanın kitabından öğrendim ve hemen araştırdım. Kitapların bulunduğu siteyi buldumama sadece iki tane resme ulaşabildim. Diğer resimlere ulaşmak mümkün değil. www.loc.gov adresi Amerikan Konseyinin web sitesi. Ancak bu site çalışmıyor. Bu bende düş kırıklığına yol açtı ama çok önemli değil. Abdülhamit Han'ın bu kadar resmi çektirdiğini öğrenmek bile benim için çok değerli.

İnternet üzerinden sultan ile ilgili araştırma yapınca karşıma hemen Ermenilerin iddiaları çıktı. Bu konu şu sıralar gündemde olduğu için yorum yapmak istemiyorum. Ama kısaca şunu söyleyeyim, Osmanlının ermenileri katlettiğine inanmıyorum. Şayet böyle birşey omuş olsaydı daha o yıllarda bunun cezası Türkiyeye ve Osmanlıya kesilirdi. Ancak yine de bu konudan yapılacak Tarihi araştırmaların desteklenmesi gerektiğine inanıyorum. Tarihimizde böyle bir yanlış var ise, bunu hesabı da verilmeli. Ancak ben böyle bir şeyin olmuş olabileceğine kesinlikle inanmıyor ve ihtimal vermiyorum.

Yakın tarihimizde yaşanan bunca acı ve yıkıcı hadiseye rağmen, Abdülhamit gibi
vatansever ve açık görüşlü insanların mücadeleyi bırakmamış olması benim gelecek adına umutlarımı arttırıyor. Geçmişte milletimiz bu derece zor hadiselerin içinden çıkmayı başarmış ise bugün içinde bulunduğumuz rahat ve müreffeh şartlarda elimizden daha fazlasının geleceği ve gelmesi gerektiği aşikardır.

Abdülhamit Han'ın hayatı ve uygulamaları ile ilgili daha bir çok bilgi sayın armağanın kitabında mevcut. Burada anlatmadıklarımı kitapta bulabilirsiniz. Umarım bu kitapta verilmek istenen mesajı milletçe anlar ve kavrarız. Dünyaya bakışımızı bir daha gözden geçirir ve ayaklarımızın üzerinde durmayı öğreniriz.

Etiketler: , , ,

04 Şubat 2007

Türkiyeden YouTube Çıkar mı?

Son zamanlarda bilişim sektöründe çokça konuşulan konulardan biri YouTube sitesinin 1.6 milyar satılması idi. Bu sektörde bu derece büyük rakamlar konuşulmadığı için bu satış haberi az da olsa şaşkınlıkla karşılandı. Ayrıca herkesin aklına her zaman olduğu gibi niçin bizden YouTube gibi firmalar çıkmıyor sorusu geldi. Bu büyüklükte bir sitemiz olmadığı doğru. Internet üzerinde buna benzer bir başarı göstermiş herhangi başka bir firma veya sitemiz de yok. Peki bizim bu siteleri yapanalrdan eksik bir yanımız mı var? Onlarda olan ve bizde olmayan birşey mi var? Bu konudaki yazılarda ve konuşulanlarda genellikle teknolojik olarak ve finansman açısından çok gerilerde olduğumuz dile getirildi. Internet kapastemiz sadece YouTube sitesinin ihtiyaçlarını karşılayamıyor. Ayrıca bu firmanın kurulma zamanlarında Google da olduğu gibi milyon dolarlar seviyesinde krediler alınmış ve kullanılmış. Sonuçta internet ortamında da iş yapmak için kaynağa ihtiyç var. Bu kaynak sizde yoksa kredi yoluyla veya başka şekillerde temin etmeniz gerekiyor. Bizde internet üzerinde iş yapan firmalara kredi verilmesi az rastlanır bir durum. Çünkü toplumun büyük bir kısmı internetten para kazanıldığını dahi bilmiyor.

Yukarıda sıraladığım sebeplere benzer bir çok farklı sebep sayılabilir. Yani YouTube gibi çok iyi fikirleri hayata geçirenlerin bizde olmayan avantajlarını sayabiliriz. Ancak kanatimce biz meselelere bu şekilde bakmaya devam edersek sadece bugün değil gelecekte de bizden buna benzer uygulamalar çıkması çok zor. Neden mi?

Genel bir değerlendirme yapmadan önce YouTube ile ilgili bir kaç kelam etmek istiyorum. YouTube şu anda dünyanın en çok ziyaret edilen 10 sitesinden biri. Bu 10 site o kadar büyük ki, dünya üzerinde internet kullananların belki de tamamı mutlaka bir şekilde bu siteleri ziyaret ediyor. Bu büyüklükte bir sitenin Türkiyede ve Türkçe olması mümkün değil. Çünkü dünyada bu kadar Türkçe bilen insane yok. Nasıl okyanuslarda balina yaşarken Akdeniz veya Karadeniz gibi küçük denizerde yaşamıyorsa, Türkiye gibi nüfusu az olan ayrıca internet kullanımı yaygınlaşmamış bir ülkede bu büyüklükte bir site çıkmasını beklemek sadece hayal olur. Ancak şunu söyleyebiliriz. YouTube sitesini kuranlar Türk olabilirdi. Yani site ingilizce olurdu ama sahipleri Türkiyeden olabilirdi. Bunu ne engelledi?

Biz hala devlet bize yetişsin bizi kurtarsın diyerek yaşamış olan dedelerimiz gibi refleksler üretiyoruz. Imkansızlıklar her zaman bizi engelliyor ve elimizi kolumuzu bağlıyor. Bu bakış açımızı değiştirip eksiklerimizi gidermenin makul yollarını bulmaya çalışsak ve bulduğumu çözümleri güzelce uygulasak bizden de bir çok dahice fakir ve uygulama çıkacağına eminim. Ancak herşeye başlamadan önce düşünce sistemimizi, bakış açımızı düzeltmeli kendimize daha çok güvenmeliyiz. Tabi ki kağı üzerinde veya zihnimizde kalan bir güven birşey ifade etmeyecektir. Ayakları üzerinde basan ve kendine güvenen her müteşebbis, usül ve erkan biliyorsa internet dahil her ortamda başarılı olur.

Yatırımcı Bakış Açısı

Peki bizden de YouTube’lar çıkması için ne yapmalıyız. Öncelikle altyapımızın bu büyüklükte bir iş için yeterli olmadığını Kabul etmeliyiz. Ancak şöyle bir gerçek var YouTube ve diğer büyük siteler ilk kurulduklarında bu kadar çok insane tarafından ziyaret edilmiyorlardı. Yani bugün ihtiyaç duydukları devasa veri saklama veya iletme birimlerine ihtiyaçları yoktu. Bu nedenle Türkiyede bile basit bir teknoloji ile YouTube benzeri bir site yapmak mümkün. Eğer siteniz beklediğiniz ilgiyi görür ve sisteminiz yetersiz kalırsa yurt dışından çok daha ucuza ve istediğiniz kadar veri depolama veya iletim (bandwidth) hizmeti alabilirsiniz. Ayrıca YouTube sitesi gibi bir siteyi geliştirmek hiç te zor değil. Küçük bir programcı takımı bile buna benzer bir siteyi geliştirebilir. Ayrıca proje belirli bir aşamaya geldikten sonra yurt içinden veya yurt dışından finansman desteği almak ta hiç zor olmayacaktır.

Sonuç olarak bizden de bu derece talep gören bir proje çıkması için bunu yapabileceğimize inanmamız ve projemizi iyi planlamamız gerekir. Biraz once okuduğum bu yazıda olduğu gibi sadece projenizin finansman gereksinimlerini hesaplar ama kime hitap edeceğinizi kimlerle rekabet edeceğinizi düşünmez iseniz başarılı olmanız mümkün değildir. Bu yazıda bir teknik insanın, mühendisin projeye bakışı yazılmış sanki. Halbuki bir iş kurarken teknik konular en son düşünülecek konulardır. Önce müşterileriniz kim olcak onlara nasıl ulaşacaksınız gibi soruların cevabını bulmak gerekir. Bunları düşünmeden uygulamaya geçerseniz harcadığınız para boşa gider elinizde hiçbirşey kalmaz. Burada teknik hesaplamalar önemsizdir demek istemiyorum, tabi ki çok önemlidir.Ancak önce projenin genel fizibilitesini yapmak gerekir. Acaba yatırdığınız parayı ne kadar zamanda kazanabileceksiniz? Karlılığınız ne olacak? Bu gibi soruları sormadan bir projeye başlamak sonu görünmeyen bir tünele girmekten farksız olur. Bu sorulara cevap bulmak için de biraz ekonomi bilgisine sahip olmak ve teknik bakış açısını bırakıp yatırımcı bakış açısına sahip olmak gerekir.

Etiketler: , ,