Hayata Dair

21 Kasım 2006

İki Filim

Bu haftasonu iki güzel flim seyrettim. Bunlardan ilki çok zamandır seyretmek istediğim ancak bu
güne kadar fırsat bulamadığım Lawrence of Arabia filmiydi. Birinci dünya savaşı yıllarında geçen filimde ilginç bir ingiliz subayının arabistanda yaşadıkları konu alınmış. Sıradan bir subay olan Lawrence'e ingilizler ile brlikte Osmanıya karşı savaşan arapların durumunu araştırma emri verilir. Lawrence biraz ileri giderek insiyatifi eline alır. Araplara önderlik eder. Çöl şartlarına uyum sağlar ve filim içinde yavaş yavaş bir ingilizden bir araba dönüşür. Başarılı sonuçlardan sonra arapların sevgisini kazanır. Filmin burdan sonrası biraz karışık. Lawrence karışık duygularla ne yapacağını bilemez bir görüntü sergiliyor. Bir filim olarak çok kaliteli bir yapım.
Bundan seneler önce çevrilmiş olmasına rağmen ortaya çok kaliteli bir yapım çıkartılmış. Lawrence gerçek bir kişilik ve filimde anlatılanlarda gerçeklik payı var. Ancak türklerle ilgili tek bir olumlu sahne yok iken bir çok olumsuz ve hakaretler içeren sahneler var. Şahsen bu sahneleri görünce biraz sinirlenmek ile birlikte kendi kendime "Biz nerde hata yaptık" dedim. Filmi izlediğimde arapların niçin ingilizlerle işbirliği yaptığını çözememiştim. Ancak daha
sonra yaptığım araştırmalardan bu ayaklanmalara halkın çoğunluğunun destek vermediğini öğrendim. Ayrıca savaş ayaklanmalardan çok ingiliz ordusunun saldırıları ile kazanılıyor. Ama sonuç olarak biz bu topraklardan çekildik. Bence tarihten ders almak gerekir.
Bu filmi yanlış da olsa doğru da olsa tarihimizle ilgili malumat edinmek ve yabancıların bize nasıl baktığını görmek için seyredebilirsiniz.

Seyrettiğim ikinci filim yine bir savaş filmi. İkinci dünya savaşı döneminde güney asyada geçen filmin adı The Bridge on River Kwai(Kwai Nehrindeki Köprü). Bir bölük amerikan askeri japonlar tarafından esir alınmıştır. Bu askerler güney asyadaki bir japon esir kampına getirilir. Esir kampının kumandanı uzun bir demiryolu inşaatının bir parçası olarak kwai köprüsü üzerinde bir köprü yapmakla görevlendirilir. Bu köprünün işçileri ingiliz askerleridir. Ancak yeni gelen esirlerin komutanı subaylarını ağır işlerde çalıştırmak istemez bu nedenle ceza alır. Ancak köprünün bitmesi gerekmektedir. Filmin bundan sonrasında ingilizlerin bir köprüyü nasıl planlayarak yaptığını bir de... Bunu söylersem filmin heyecanı kaçar. İzleyince görürsünüz.
Benim açımdan filmin en çekici ve ilginç yönü japonlar iş başında iken köprünün çok yavaş ilerlemesi ancak ingilizler işi alınca iyi düşünülmüş bir proje çıkartarak çok daha başarılı olmaları. Belki bu size çok ilginç gelmemiş olabilir. Ancak memleket olarak bu filimden 40 sene sonra bile hala bu standardı yakalayamadığımızı bildiğim için bence bu filimden çıkartılacak çok ders var. Biz işlermizi planlamıyoruz. Kaynaklarımızı yanlış işlerde kullanıyoruz. İnsanları kabiliyetlerine ve tecrübelerine göre işlere atamıyor ama bize yakın ve uzak olmalarına göre atamalar yapıyoruz. Sonuç olarak birçok işimizde hayatın gerçeklerini gözardı ediyor ve böylece başarılı olmıyoruz. Bu filimde ingilizler hakkında anlatılanlar çok doğru olmayabilir. bizim çin önemli olan kendi adımıza dersler çıkartmak olmalı.

Bu iki filim iyi bir haftasonu geçirmeme neden oldu diyebilirim. Tarihe olan ilgimi arttırdılar.Siz
de seyretmek için kaliteli bir filim bakıyorsanız mutlaka izleyin derim...