Hayata Dair

15 Mayıs 2007

Yoğun Gündem

Son bir aydır Türkiye çok kritik günlerden geçiyor. Büyük bir iktidar mücadelesi var. Bir tarafta devletin çok önemli yerlerinde bulundan ve kök salmış bir zihniyet diğer tarafta halkın çoğunluğu ile iktidar olmuş bir parti var. CHP ve bir kısım medyanın oluşturduğu devletçi kanat AKP'nin ne şartla olursa olsun Cumhurbaşkanı seçimlerinde kendi adayını bu göreve getirmesini istemiyor ve bunu açıkça da dile getirdiler. Türkiye 68 milyon insanıyla batsa da yıkılsa da yok olsa da bu insanlar muhafazakar bir insanın Cumhurbaşkanı olmasını istemiyorlar.

Bu konu bir çok açıdan değerlendirilebilir. Son bir ayda yaşananlar yeterince derinlemesine incelenirse kitaplara ders olacak nitelikte. Bütün olanlar müsbet değil ama öyle gelişmeler yaşandı ki artık bu da olmaz diyesimiz geldi. Herkes katlarını bir bir açtı ve içindekileri dışına döktü. Ana başlıklarıyla bu süreçte olanlarla ilgili fikirlerimi dile getirmek istiyorum.

Öncelikle şu andaki Cumhurbaşkanımızın nasıl seçildiğine değinelim. Bundan 7 sene önce tüm partiler Sezer ismi üzerinde karar kıldı ve Sezer Cumhurbaşkanı oldu. O günlerde ben de dahil Sezerin ufku geniş bir insan olduğunu düşünüyorduk. Ancak herkesin mutabakatı ile seçilen sezer bu 7 yılda özellikle son 3,4 senede sanki CHP nin sözccüsü ya da üyesi gibi hareket etti. Yaklaşık 100 yasayı meclise geri gönderdi, daha önceki Cumhurbaşkanları için bu sayı 20-30 kadardır. Ayrıca açıklamalarında hükümetin tezlerine karşı cephe aldı ve CHP tezlerini savunur göründü. Sonuçta siyasetin içine girdi ama çok acıdır ki taraf olarak yani bir tarafı diğer tarafa karşı tutarak bunu yaptı. Hiçkimse Sezerin tarafzı bir cumhur başkanlığı yaptığını iddia edemez. Tabi bu durum Türkiye için iyi midir kötü müdür ayrıca tartışılır.

Bu günlerde Sezerin görev süresi doluyor bu nedenle de kanunlara göre meclis ki adı TBMM dir yani Türkiye Büyük Millet Meclisidir, yeni bir Cumhur başkanı seçmek için toplandı. AKP yeterince milletvekili olduğu için cumhurbaşkanını seçmek için en iddialı parti olarak görünüyordu. CHP bu ortamda Tayyip Erdoğanın aday olmaması gerektiğinden başka hiçbir görüş dile getirmedi, bu süreçte son 5-6 ayda sadece Erdoğan köşke çıkmamalı dediler. Bu gerginliği arttırdı ve sonuçta Erdoğan aday olmadı ve Abdullah Gül'ü aday olarak gösterdi. CHP bir iki gün sessiz kaldıktan sonra Gül'ün adaylığına da karşı olduğunu söyledi. Daha sonra hukuki bir tartışma başladı ve meclisin Cumhurbaşkanlığı seçimini CHP partisi Anayasa Mahkemesine getirdi. Bunu bir cuma günü yaptılar ve aynı akşam Türk Ordusu veya Türk Ordusundan bir kısım subaylar veya komutanlar bir basın açıklaması yayınladı ve buna muhtıra diyenler oldu. Ertesi gün yani cumartesi günü tüm televizyonlarda bu konuşuldu ve bazı yorumcular hükümet derhal istifa etmelidir Gül adaylıktan çekilmelidir dediler. Hükümet te bu açıklamanın Anayasa mahkemesini etkilemeye yönelik bir açıklama olarak algılanacağını söyledi. Ertesi günlerde mahkeme henüz kararını açıklamamış ike CHP başkanı Baykal, eğer mahkeme bizim itirazımızı kabul etmez ve cumhurbaşkanlığı seçimlerini iptal etmez ise Türkiyede çatışma olur dedi. Ben bu sözü tarihi bir yanlış bir gaflet olarak görüyorum. Baykal gelecekte bu laflarını kendi torunlarına bile anlatamayacaktır. Artık baykal için siyasetçi tanımlaması yapmak bence yanlıştır. CHP için de bu geçerli olabilir. Çünkü askerin bildirisi üzerine konuşan CHP temsilcisi Onur Öğmen, biz askerin bu açıklamasına destek veriyoruz, bu açıklama bizim söylemlerimiz ile örtüşüyor dedi. Yani bir siyasetçi orunun kendileri ile aynı fikirleri paylaşmış olduğunu söyleyebildi. Daha sonra YÖK denen ve Türkiyedeki üniversiteleri yönetme görevini üstlenen kurumun başkanı da yine tarihi bir gaf yaparak Baykal gibi mahkemenin seçimleri reddetmesi haline çatışma çıkacağını söyledi. Tüm bu söylenenlere medya da destek verdi ve sonuçta mahkeme seçimleri iptal etti.

Bu iptal kararı kanımca tek başına Türkiyenin ayıbıdır. Her zaman yaşadığımız bir Türkiye gerçeğini tekrar suratımızda bir şamar gibi hissettik. 50-60 yaşında insanlar 5 yaşında çocuklar gibi hareket etti ve bundan hiç utanmadı ve sıkılmadılar. Kendilerinin maaşlarını veren bu milletin temsilcisi olan meclisin bir kararını hem de cumhur başkanı seçimi ile ilgili kararını iptal ettiler. Sonuçta öyle komik bir tablo ortaya çıktı ki gerçekten gülsek mi ağlasak mı bilemiyorum. Çünkü bu karardan sonra meclisin 3 te 1 lik çoğunluğuna yani yaklaşık 180 milletvekiline sahip lan bir parti ben meclise girmem der isem eclis Cumhurbaşkanını seçemez hale geldi. Bu kısaca azınlığın çoğunluğa hükmetmesi olarak isimlendirildi ki tam olarak doğru bir değerlendirme.

Resme şöyle bir bakarsak Ordu,Cumhurbaşkanı,CHP,Cumhuriyet ve Radikal gazetelerinin başını çektiği medya ,Üniversiteler ve hukuk sistemi ki burada genelleme yapmak çok zor, hükümetin karşısında yer aldı ve bir kamplaşma oluştu. Peki bu hükümet kimi temsil ediyor Milleti. Peki diğerleri kimi temsil ediyor hiç kimseyi. Hepsi bir kısım insanlar tarafından atanmış veya mecburen o görevlere gelmiş kimseler. Bir tek seçilmiş olarak CHP bu olayda AKP nin karşısında yer aldı ki bu da gayet normal bir durum. Yani kısacası atanmışlar seçilmişlere karşı. Bu resim bana şunu anlatıyor, yıllardır Devlette kadrolaşan bir zihniyet, elindeki imkanları ve iktidarı bırakmak istemiyor ve burada benim borum öter diyor. Yani bu olayın ne türbanla ne laiklik ile ne de cumhuriyetin elden gitmesi ile bir ilgisi yok. Tamamen devleti ele geçirmiş kimselerin bu güçlerini lden bırakmak istememesi ve bence de bu son yaşananlar onların son çırpınışları.

Bu olaylarda temel argüman AKP nin Cumhurbaşkanlığı makamına eşinin başı kapalı bir kimseyi getirmesine karşı çıkılması ve bunun laikliğe karşı olduğunun söylenmesi idi. Ancak bu tamamen yanlış bir düşünce. Çünkü bu kimseler Cumhuriyet elden gidiyor Laiklik elden gidiyor diyorlar. Bu iki kavramı da getirmiş olan Mustafa Kemal cumhurbaşkanlığı yapmış bir insan ve ne hazindir ki eşinin başı örtülü...

Sonuçta son 21 gün içinde yaşanan olaylar maskeleri düşürdü. Kanatimce bu olaylar bir çok hayırlara vesile olacak ve halkımız kimin ne olduğunu görecek. Ben bunu umud ediyor ve buna inanıyorum. Velhasıl halk bu olaylar karşısında görüşünü 22 Temmuz günü sandık başında gösterecek. Biz de bu kısa dönemde milletimiz için en hayırlı sonuçların ortaya çıkmasını diliyoruz....